
Kendine karşı dürüst olmayan insan, başkalarına karşı dürüst olamaz.
Kimi insan en çok kendine yalan söyler aslında.
En çok kandırdığı ve de en çok kaçındığı kişi kendisidir daima!
Hayatın en ağır yüzleşmesi kişinin kendi hakikatinden artık kaçamadığını farkettiği anda gelen yüzleşmedir.
Dürüstlük ağır bir sorumluluktur, yalanla yaşamaya alışmış bir toplulukta.
Önce kendine dürüst olabilmektir en büyük adım ancak unutmamak gerekir; dürüst insan her zaman gerçeği söyler, akıllı insan ise yalnız zamanında!
Ve insan her gün, her an bir adım daha yaklaşırken son nefesini vereceği güne önce kendinden sonra da başkalarından çaldığı tüm gerçeklerin gölgesinde kaybolacaktır yavaşca.
Kimileri ağırlaşır karanlık kuyularda, kimileri çırpınır hakikat yollarında, kimileri vazgeçer, ağır gelir mücadele, kimileri pes etmez, aşar tüm engelleri.
Ve değişmeyen tek sona dair şöyle der Robert Burns;
Eğer dürüst yaşamışsa insan, nasıl öleceğini düşünmesine de hiç gerek kalmaz.

Kötü insan yanına kurban, iyi insan yoldaş arar.
Çamurlaşan insana has tüm kirli tavırlarda hep bir kurban vardır ki; bataklığa tek başına batmak ile bir başkası ile batmak istemenin vermiş olduğu, “Çoğunluk da zaten böyle” bahanesi ile bilinçli körlük ve sağırlık seçebilsin kendine, uydurabilsin kılıf kirli isteklerine.
Seviyesiz ve basit, sığ ve yıkıcı algılarıyla sadece kendi isteklerine ve çıkarlarına göre hareket eden bu kimseler kendilerini NORMALLEŞTİRMEK adı altında her türlü ahlaksızlıklarına, kötülüklerine ve cehaletlerine kurban gibi dahil edecekleri bir yaklaşımla yaşarlar hayatlarında daima.
Oysaki; iyi insanlar için hayatın tüm zorluklarına ve insanların çeşitli kirliliğine ve kötülüğüne inat iyi kalabilmek, doğru durabilmek ve de haklı bitirebilmek için yaşamı hep bir yoldaş daha katabilme arzusu vardır ilâhi döngüye.
Kaç kişi kurtarsam ya da kaç insan daha uyandırsam kârdır kaygısıyla hep bir mücadele içinde geçer hayatları.
Bilip susanlar ise kaybolanlardır arafta, ya piyon olurlar ya da şah mat sonunda.
Çevrenizdekilere dikkat ediniz!
Sırf onlar öyle diyor diye öyle olmayan çok şey var bu dünyada!
İdrak ediniz.

Ortalamayı aşağıya çekince mutlu olanlar, kendilerini kandıranlardır.
Ne demiş, Mevlana; “Her şey neye layıksa ona dönüşür.” Kendinizi kandırmaktan vazgeçtiğiniz gün, gözlerinizi açtığınız ve idrak yaşadığınız o an gelecektir elbet size.
Yoksa çevresindeki ortalamaları aşağıya çekerek kendisini yükselten insanların akıbetine dair nice hikâyeler ve hakikatler vardır.
Bilmek isteyen bilir.
Öğrenmek isteyen öğrenir.
Kendini kandıran en çok çalandır kendinden!

Dilini temiz tut. Kelimelerin bir tılsımdır dünyanı yöneten, anahtardır her kapıyı açan.
Tüm hayatının kalitesi dilindedir.
Kullandığın kelimeler, sarf ettiğin sözler, kurduğun cümleler hayatında sahip olduğun ve olacağın her şeyin en kritik belirleyicisidir.
İnsanın hayatı çevresiyle kurduğu iletişim kalitesine göre şekillenir.
Tek bir kelime size çok şey kazandırır ya da kaybettirir.
Her insanın farklı bir lügatı vardır.
Her insana ulaşacağınız bir iletişim dili, her insanın kendine özgü bir alfabesi vardır.
Doğru kelimeleri bulursanız herkesi anlayabilirsiniz.
Bir çocuğu, bir yaşlıyı, bir genci, bir işçiyi, bir işvereni, bir politikacıyı, bir akademisyeni, bir doktoru, bir avukatı, bir öğretmeni, bir anneyi, bir babayı, herhangi bir milletten herhangi bir insanı, bir kadını ve bir adamı.
Kısaca herkesi.
Doğru kelimeleri bulursanız herkes sizi anlayabilir.
Tabi niyeti anlamak ise!
Doğru kelimeleri doğru insanlara söylerseniz, kaliteli bir iletişim kurarsınız.
Ve her şeyden önemlisi tüm mutluluğunuz dilinizde başlar.
Unutmayınız!
Kelimeler birer tılsımdır.
Zaman zaman büyüdür, zaman zaman dua aksini bile yazmak istemiyorum buraya… Dilinizi temiz tutunuz.
Önce kelimeleriniz kaliteli ve etkileyici olsun.
Sonra o kelimeler size hayatınıza güzel insanlar ve anlar hediye edecektir mutlaka.

Kendi eksik olan her şeyin fazlasını ister.
Kendi dolu olanın yoktur tenezzülü dünyaya.
İnsan ne kadar eksik olursa, o kadar çoktur aradığı hayatta.
Oysaki ruhun engin varlığı fazlasıyla sahiptir aradığı her şeye.
Ne arıyorsan içinde ara.
Ne eksik ise fazlasıyla var benliğinde.
Dünyaya ait olan şeylerin hiçbiri doyurmaz ruhunu asla.
Daha çok maddiyat daha fazla götürür manevî dünyandan, bunu sakın unutma!
Bir çanta, bir ayakkabı, bir araba, bir koltuk, bir fincan, bir yüzük, bir ev daha…
Mutluluk getirmez, boşuna kendini kandırma!
Katabiliyorsan gülümsemeler kat hayatına.
Sevgiler, aşklar, samimi sohbetler, içten kahkahalarla yaşa doya doya.
Her bir gün doğumuyla keşfet hayatı yepyeni bir heyecanla…
Bir sonraki gün doğumuna kadar YAŞA.
Maddelere ruhunu kaptırma.
Her bir nesne esir eder hayatını ve seni.
Vurdurma sayısız pranga.
Kurtul tüm fazlalıklardan.
Kendini doldur.
Ruhunu besle.
Gönlünü genişlet.
İnsan keşfet.
Nefes al.
Nefes ver.
Gün batımını izle.
Şükret.
Ve teslim ol doğaya.

Bazı özürler hakaret gibidir.
Size bir fayda sağlamaz.
Aksine zarar verir.
Fırsat vermeyiniz.
Hata yaptığını gerçekten fark edip bununla yüzleşebilen olgun ve de kaliteli insanların yapıcı yaklaşımı ile hatasını telafi etmek isteyip ders çıkarması ve gönül alması başkadır.
Bunu alışkanlık haline getirip, kendi zaaflarına kurban seçer gibi karşısındaki insanları da mağdur ettiğini hesaba katmadan inanarak değil de geçiştirerek an kurtarmak istemesi başkadır.
Ne kendine saygısı vardır ne karşıdakine.
Ne umrundadır kırdığı kalp ne gündeminde.
Özür, ağzında yapışık bir sakız misali ötelemektir yüzleşmeyi kimileri için.
Hatasını hayatının telafisi olarak kullanacağı bir fırsat olarak değil de dümenini çevirmeye devam edebileceği bir aldatmaca olarak kullanan insanlara karşı fırsat vermek kendinize vereceğiniz en büyük zararlardan biridir.

Başarı için vazgeçeceğin şeyler, yüreğinin kabul etmediği, aklının almadığı ve vicdanının onaylamadığı şeyler olmamalı. Aksi takdirde kısmen başarılı ama tümden yalnız ve sevilmeyen biri olursun.
Başarılı olmak isteyen bir insanın vazgeçeceği şeyler;
Uykusudur,
Konfor alanıdır,
Eğlencesidir,
Özgürlüğüdür,
Özel hayatında sevdiklerinden çaldığı zamanıdır en fazla..!
Ancak,
İyi niyet değildir,
Doğru yanlış denklemi değildir,
Kul hakkı kavramı değildir,
Kalp kırma hassasiyeti değildir,
Etik olması gereken rekabetçilik politikası değildir,
İş ahlâğı ve üzerine kurulu kuralları değildir,
Aksi takdirde “belli ölçülerde” ve “bir süreliğine” başarılı olarak anılırlar, kandırabildiklerini kandırırlar, ama en çok da kendilerini kandırarak, kendilerine külfet varlıklarıyla asla “gerçekte” mutlu olamadan ve esasında sevilmediklerini de bilerek yaşar, dururlar.
Başarı, kaliteli ve karakterli olduğu müddetçe başarıdır.
Öteki ise hak yemek, emek hırsızlığı yapmak, algı dolandırıcılığı ile insanlara olmayanı sunarak olanmış gibi göstererek geçici bir süreliğine elde edilen balondan karaktersiz ve kirli bir başarıdan başka bir şey olamayacaktır.
Önemli not; Bu tür insanlar bizzat yakın çevreleri tarafından da bilinir ve aynı karakterde ve ahlâk yapısında yoldaşlarla işlerini geliştirerek, algı dolandırıcılığı yaparak, haksız rekabet koşulları içinde zaman zaman insan(reklam, referans, vb) satın alarak, zaman zaman emek ve yetenek çalarak ve kendilerininmiş gibi pazarlayarak bir yer edinirler. Ancak bilinçli insanların gözünden asla kaçmayan bu kimseler sığ ve basiretsiz tutumlarıyla eninde sonunda hak ettikleri sonda boğulurlar.

Hayatınızı bir kez kaleme alacaksınız. Mürekkebi bozuk kalemlerle vakit kaybetmeyiniz.
Hayat kıymetlidir.
Tek seferliktir.
Emek vermek zahmetlidir.
Değmeyen olursa eziyettir.
Doğru olanlara emek verebilmek ise zamanla öğrenilen eşsiz bir meziyettir.

Derin bir nefes al ve sor kendine,”Ben kim değilim?” diye. Varsa cesaretin kim olduğunu bulmaya önce ulaş kim olmadığına.
Dilde kolaydır. “Kendimi biliyorum.”
“Kendimi tanıyorum.” demek.
Eylemde ise epey zor!
Söylemi ile eylemi arasında tutarlılık olmayanların durumu iki nedenden kaynaklanır.
Birincisi, kendini doğru tanımadığı için.
İkincisi, kendini doğru tanıdığı için
Birinci kısımdakilerin gel gitleri kimlik arayışı ile, ikinci kısımdakilerin tutarsızlığı ise karakter bozukluğu ve çıkar durumları ile ilgilidir.
Kişi, inanmadığı fikirlerin ortamlarında bulunarak, saygı duymadığı ve sevmediği insanların arasında kalarak katleder kimliğini.
Kimisi için bu bilinçli körlüktür.
Kimisi için ise bilinçsiz.
Kimisi de zaten bilir karakterini ve önceliklerini, ona göre kurgular hayatının tüm ilişkilerini ve yaşatır nihai bencilliklerini!
Herkes aradığını iddia eder gerçekte kim olduğunu ancak bulmak için adım atan ile yola baş koyan nadirdir zira mutlak bir teslimiyet, sağlam bir irade, engin bir yürek ile idealist bir duruş gerektirir.
Ve istikrar ile sağlam atar adımlarını.
Cesaret ise cabası.
Özgün olan insanların farkı da bu arayışa çıkabilme cesaretlerindendir tam olarak.
Herkes kendine göre özgündür biraz. Ancak gerçek özgünlük kalabalıklar içinde gösterir kendini.
Kim olduğunu bilmeye en çok yaklaşanlar ise kim olmadığını bilenlerdir aslında.

Kendilerini çok akıllı sanarak insan kullanmada uzmanlaşmış kimselerin sonu da başka bir akıllı tarafından kullanılmaktır.
Adını sen koy.
İster karma dersin, ister döngü, ister ilâhi adalet, ister öngörü.
Ancak insanlara ne amaçla ve nasıl yaklaşırsa kişi, aynı amaçla sınanır her fırsatta.
İnsanları bencilce ve de sinsice kullanmak çok ucuz bir tavırdır ancak sonuçları çok pahalı olur.
Öyle insanların karşısında da yansıttıkları eylemlere istinaden hayatın kendilerine mutlaka sunacağı daha kurnaz insanlar olacaktır.
Kişi kim ise çevresi de o olur.
Tutumu nasıl ise hayat kalitesi de öyle olur.
Bir dengesizlik var ise, kişinin kendi ikilemlerindendir.
Ya çoğunlukla beyazdır, ya çoğunlukla siyah.
Herkes grinin farklı tonlarıyla var olur bu hayatta.

İnkar ederek değil, takdir ederek taklit edenlerin vardır özgüveni ve saygısı emeğe.
Bir başkasının işini ve başarısını takdir edebilmek ve yeri gelince de örnek alarak uygulamak bir erdemdir.
Özgüveni olan insanların hem emeğine saygı duyduğu hem de takdir edip örnek gösterebilecek kadar açık sözlülükle ifade ettiği işler, durumlar, tavırlar, başarılar kendisinden hiçbir şey kaybettirmemekle birlikte aksine çok şey kazandırır.
Ancak uyuz hırsız misali özgünlük katamadığı, katmak için uğraşmadığı, hazıra konmacı yaklaşımlarla emek hırsızlığı yapıp da bir de emeğini çaldığı insanları ve durumları inkar ederse bu ham bir kişiliğin ucuz göstergesidir.
Taklit etmek, taklit edilene saygı duymakla ve emeğine hürmeten vefa göstermekle anlam kazanır, bereketlenir, herkes faydalanır.

Önyargılar kaybettiğiniz başarılı bir iştir, sıcak bir dost elidir,içten bir güleryüzdür, samimi bir sohbettir, gerçek bir aşktır.
Ne kadar çok önyargıları olursa kişinin, o kadar çok kaybı olur hayatta.
İnsanlara fırsat vermemek ve *sadece* başka insanların söylemleri ile bir düşünceye varmak bir başkası hakkında, en büyük hatalardan bir tanesidir bir insan kaybetmede veya kazanmada.
Çünkü.
Önyargılar..! Zincire vurulmuş düşüncelerinizin kilidi,
Gönlünüzü karartan duygularınızın
mührüdür.
Önyargılar..! Sizi en çok siz olmaktan alıkoyan,
hayatınızı eksik kılan yarım kalmışlıklarınızdır.
Önyargılar..! Ağır bir yük!
Kara bir engel.
Kısır bir algı.
Renksiz bir hayattır insan için. “Bazı insanlardan nefret ederiz çünkü onları tanımayız. Onları tanıyamayız çünkü onlardan nefret ederiz.” der, Charles Caleb Colton
İnsanları tanımak için bakınız, yargılamak ya da ayrıştırmak, ötekileştirmek ya da basitleştirmek için değil.
Zayıf bir karakterin önyargıları güçlüdür.
Başkalarının fikri ile bir kanaat getirmek kolay gelir.
Oysaki güçlü olanlar kendi deneyimleri ve sezgileriyle bilgi keşfederler, sadece *söylemlere* dayalı olan hiçbirşeyi kabul etmezler hayatta.

Hayatta net bir duruşun yok ise hayatım sisli diye şikâyet etmeyeceksin.
Net olmak kolay değildir.
Ama çok hafifletir insanı.
Formaliteler ve kalıplar bağlamaz toplumda net olanı.
Sağı solu, önü arkası bellidir, oynamaz hiç Bizans oyunları.
Değişmez şuna buna ona göre, bilinir hayatının kuralları.
Mesele herkese icik bicik suret satıp, politika yapmak değildir.
Edebine göre duruş gösterir lakin seviye en önemli kriteridir.
Haysiyetinden sonra gelen her daim menfaatidir.
Kopyacı gölgeler için yanına yaklaşmak cesaret gerektirir.
Net olana net gelir herkes.
Net olmayana yan çizerler çoğu kez.
Netim diye poz kesenin arkasından gülerler, kendi bilmez!
Yoktur tek bir dostu, gerçeği yüzüne söylemez.
Uzun lafın kısası;
Sen net olursan eğer, dolaşmaz çevrende balondan kimseler.
Uğramaz hayatına serzenişler…

Bazen sadece izlersin.
Ve izlemelisin de.
İnsanların kelimeleri kullanmadan söyledikleri şeyler daha gerçektir.
Bir bakış, bir duruş, bir tavır asla yalan söyleyemez.
İzle.
Anlayarak,
Gözlem yaparak,
Hissederek,
Sabırla
Ve tüm varlığınla.
İzle.
İnsanların söylemi ve eylemi arasındaki denge sana kişiliğin tüm hatlarını sunacaktır.
Sözler birer mühürdür sadece.
Eylemler olmadan dönerler basit birer çöpe!

İnsanlar birbirlerini bulmadan önce kendilerini bulmalıdır.
Kendini bilmeyen, kimi aradığını da bilmez, bulduğunun aradığı kişi olduğunu da… Önce kendini bilmeli insan.
Ne renk sevdiğini, hangi gökyüzünün altında nefes alıp vermek istediğini.
Nasıl gülümsediğini, hangi mutluluklarla ruhunun sevindiğini.
Neden ağladığını, hangi acıların yüreğinde sızladığını.
Kaç kez düştüğünde yeniden ayağa kalkabileceğini.
Ne kadar harcadığında emeğini, sabır gösterebileceğini.
Kimi en çok takdir ettiğini, doğrularına ve ideallerine istinaden.
Kime en çok bağlandığını, nedenleriyle birlikte anlayarak.
Kimde en çok huzur bulduğunu, en karanlık gününde bile.
Kimle korkusuz olduğunu.
Ve de neden korktuğunu, korktuğu şeylerden.
Anlayarak tanımalı, ulaşmalı benliğine.
Sonra başkalarını.
Sonra başkasını.

En çok da hatalarımı ve zaaflarımı seviyorum. Onlara sahip çıkabilecek kadar yüzleşiyorum kendimle.
İnsan kendinden kaçmadığı kadar özgürdür.
Kendini kabul ettiği kadar huzurludur.
Kendini sevdiği kadar mutludur.
Kendine güvendiği kadar özgündür.
Hatalar en kıymetli öğretilerdir.
Zaaflar kişiliğinize dair ipuçları verir.
O ipuçlarını doğru değerlendirirseniz tüme varırsınız.
Tüme varmak parçaları doğru analiz etmekle mümkündür.
Kendinizi hatalarınızı da kabullenecek ve sorumluluğunu alacak kadar sevip, aynı hataya tekrar ve tekrar düşmeyecek kadar sayınız.

İçindeki seni sana en çok ihtiyaç duyacağın zaman dinlemezsen, kalıcı bir ıssızlık yaşar ömrün. Önce kendine ait olmayı öğren sonra başkalarına ait olursun.
Sen ki; henüz bilmiyorsun kendinle bile nasıl konuşman gerektiğini,
Sen ki; henüz duymamışsın bu zamana kadar haykıran benliğini,
Sen ki; henüz dinlememişsin senden yardım dileyen cümlelerini,
Sen ki; hiç hak görmemişsin kendinde kuraklık çeken yaşam sevgisini,
Ah sen ki; seni inatla, hoyratça ve de insafsızca harcayanların varlığına karşı gelmeyi bile düşünmemişsin hiç daha önce.
Ve sen ki; en çok kendine zalim, kendine kör, kendine sağır, kendine dilsiz, kendine ıssız, başkalarına prangalı yaşayıp dururken, savrulmuşsun kederli rüzgarların uğultulu tepelerine.
Ah sen, bir bilsen sevginin dilini tam olarak, bir daha asla kaybolmazsın sessiz ıssızlığında bir başına çırpınarak!
Önce kendine ait olmaya bak ve sonra kendini hayatın akışına bırak.
Elbet verir sana da dengenin getirdiği mutluluktan, hayat.

Yaşa, cinsiyete, eğitim durumuna ya da maddi durumuna bakmaksızın her türlü insandan lider olur. Ancak karaktersiz insandan lider olmaz. Çünkü liderlik karakter bütünlüğü ister.
Liderlik, hassas vicdanî terazilere sahip, idealist ve tutarlı, güçlü ve yapıcı, girişimci ve yenilikçi, cesur ve temkinli, dürüst ve şeffaf, güvenen ve güven veren, pozitif ve motive edici bir karakterin sahip olabileceği bir yetenektir.
Karakter bütünlüğü olmayan, tüketim ve ben merkezli bir anlayışla, etik olmayan yıkıcı yaklaşımlar ve ekibin aklı bireyin aklından üstündür ilkesinden uzak tavırlarla,
her şeyi ben bilirimci bünyelerin yapabileceği bir olgu değildir.
Liderlik, samimi bir gülümseme, güçlü bir hitabet, istikrarlı bir vizyon, bilgi aktarımını en kaliteli şekilde yapabilecek şeffaf bir iletişim ve öğretme yeteneği gerektirir.
Lider, egolarını tatmin edeceği ön planda olma arzusuyla değil, ekip kurucu olabilme tutkusuyla sahneye çıkar.
Lider, ‘ben’ olmak için değil, ‘biz’ olmak için yeteneklerini sürece kanalize eden kişidir.
Sadece yetenek değil, geliştirilmesi ve yeni kuşaklara hitap edebilecek donanıma ulaşabilmek için sürekli ve profesyonel bir şekilde desteklenmesi gereken kritik bir başarı anahtarıdır.
Lider, otokontrolü güçlü, farkındalığı yüksek, yokedici ve kötü hırsları olmayan, eşitlik ve adalet duygusu yüksek bireylerin sahip olduğu bir özelliktir.

Kaç insan var sana senden öte konuşan?
Seni seninle paylaşan.
Sana seni bırakan.
Seni senden alan.
Ve seninle sen olan.
Sana senden öte konuşan kaç insan biriktirdin hayatında?
Kaç insan var gözlerinin içine bakarak konuşabildiğin?
Kaç insan var yarım kalan sözlerini tamamlayan?
Kaç insan var soluksuz kaldığın anlarda nefes gibi çektiğin içine?
Kaç insan var sessizlikte anlaştığın zaman zaman?
Ve kaç insan var ruhunun gizemine vakıf olan?
Akmayan gözyaşında seninle birlikte ağlayan.
Kederli suretinde acı azığına ortak olan.
Azınla özünle olduğun kadar.
Tüm dünyevi sıfatından arındığın zaman.
Kaç insan var sana senden öte konuşan?
Seni seninle paylaşan.
Sana seni bırakan.
Seni senden alan.
Ve seninle sen olan.
Zengin misin halet-i ruhiyende?
Yoksa bir körlük mü yaşar dünyevi kapılar ardında sıkışıp kalan benliğin? Yok mudur hakikat aynası tutan yüzüne ay misali bir yanı gündüz bir yanı gece?
En son ne zaman konuştun senden öte sen ile?
Ve ne zaman samimi bir dost sesi erişti yüreğinin en derin yerine? Yankılardan usanmış gönlünle dert kapısı geze geze hasret mi kaldın hakiki bir sese?
Ne denli fakir düştü varlığın konuştun mu kendinle?
Kaçınılmaz olan baki idrak için ne zaman açtın kulaklarını sana senden öte konuşan bir insan denk düştüğünde?
Kaçarak olduğunu içten içe adın gibi bildiğin gerçekten hangi yalana kitledin yüreğini ve hangi yalanda sakladın benliğini düşündün mü hiç? Farkındalık denizinde boğulmadan, hazmederek her bir hakikatin varlığını uyanman için sana yoldaşlık eden kaç nefes eşlik ediyor şu hayat denen garip yolda?
Yoksa sen de mi garip düştün dünya denen puslu kara kazanda?
Ne nefis ne nefes yeter bakinin güzelliğini anlatan varlığın hikmetine. Ama sen bu sese asla yüz çevirme.
Ve ne kadar sahipsen bunca sahtelik denizinde kaybolanların içinde hakikat sahibi bir dosta o kadar kıymetli bir yazgın var demektir.
Ve şükretmeyi asla unutma.
Çünkü şükür var olana hakkıyla sahip çıkmaya, olmayana katlanmaya sabır etmeye, olacak olana da umut etmeye yol göstermeye yarar.
Şükür bir çağrıdır evrene ve kâinata.
Şükür bir kabulleniş, şükür bir teslimiyettir en güzelinden.
Ve şükür kendi halinde bir bünyenin tüm dünyaya vereceği en güzel en güçlü mesajdır aslında.
Şu dünyevi yoldan geçerken şükredeceğimiz hakiki ruhlarla buluşmak dileğiyle.

Özdeğeri yüksek her insanın hayat felsefesidir; varlık değil, değer katmak.
Özdeğeri yüksek olan insanlar, bulundukları her ortama mutlaka bir değer katarlar.
Bomboş bir şekilde varlık göstermek, adının geçtiği ortamda hiçbir katkısı olmadan sadece bulunma durumu içerisinde olmak öncelikle kişinin kendisine sonrada bulunduğu ortamda birlikte olduğu insanlara karşı bir saygısızlıktır.
Herhangi bir listede adının, masada unvanının, duvarda diplomanın olması hiçbir anlam ifade etmez.
Önemli olan isminin yazılı olduğu yere kattığın değerdir.
Whatsapp gruplarında adı olup da sanı olmayan kişiler…
Dernek listelerinde adı olup da sanı olmayan kişiler…
Şirket kayıtlarında adı olup da sanı olmayan kişiler… Nüfus kayıtlarında adı olup da hayat sayfalarında sanı olmayan kişiler!
Sadece varlık gösteren, fiziksel ya da sanal ortamlarda bir yer kaplayan ancak hiç-bir katkısı, hiçbir faydası olmayanlar gibi… Varlık değil, değer katınız.
Yaşayarak,
Düşünerek,
Araştırarak,
Sorgulayarak,
Empati yaparak,
Analiz ederek,
Sentezleyerek,
Bir cümle kurarak,
Bir tepki vererek,
Bir düşünce katarak
Ve girişimci davranarak.

Köklü olmalı insan bir ağaç gibi.
Savrulmamalı öylece. Derin bir vizyon ve sağlam duruşuyla bağlı olmalı değerlerine.
Fikir gelişir. Vizyon gelişir. Ama karakter sağlam köklerle bağlı değilse özüne, her şey boşunadır.

Herkese hak ettiği gibi davranırım yaklaşımının altında hak edenin basitliği karşısında kişiyi basitleştirdiği bir durum vardır. Hak edene hak ettiği şekilde ancak size yakıştığı gibi davranınız.
İyi niyetinizin suistimal edildiği durumlarla karşılaştığınız zaman elbetteki bir savunma geliştirip mutlaka bir karşılık vereceksiniz.
Ancak bu karşıdaki kişinin seviyesizliğine inmek, ona onun gibi davranmak olmamalıdır.
Kendi duruşunuzu ve çizginizi bozmadan da pekâlâ cevap verebilir, had bildirebilir, hakkınızı savunabilirsiniz.
Zaten sizin asaletinizi, olgunluğunuzu ve samimiyetinizi anlamayacak insanlara bir açıklama ya da savunma yaparak zaman israfından öteye geçemezsiniz.
Dolayısıyla özsaygınıza zarar verecek bu tutum ve davranışlardan kaçınmanızı ve buna neden olacak insanları tespit ettiğiniz anda uzaklaşmanızı, uzaklaşamıyorsanız da kendinize yakışır bir şekilde ve karşıdakinin anlayacağı bir dilde savunma yapmanızı öneririm.
Zira bir anlık öfke ile sergileyeceğiniz seviyesiz bir tutum sonrası özsaygınızın can çekişen durumlarına hazırlıklı olmanız gerekebilir.
Hani demiş ya Mevlâna;
Suskunluğum asaletimdendir.
Her lafa verilecek bir cevabım var.
Lakin bir lafa bakarım laf mı diye.
Bir de söyleyene bakarım adam mı diye?” Tabi bu arada hakkınızı savunduğunuz ve de samimiyetinizi vurgulayıp, düşüncelerinizi yılmadan usanmadan tüm cehaletine ve art niyetine inat insanların, konuştuğunuz zaman kimi insanlar size Hazır cevap, Cazgır, Cadı, vb isimler takabilirler.
Bu zihniyet, ezmeye alışan ve kendi art niyetiyle lafın altından bambaşka anlamlar çıkaran insanların zihniyetidir.
Öyle ki siz bile şaşarsınız nasıl o sonuca çıktı diye… Ah bu insanlar!

“Kötülük nedir? diye sordu adam. “Kötülük eksikliktir.
Hiç layıkıyla sevilmemiş bir ruhun sürüklemesidir beraberinde başkalarını da bataklığa ve acılar diyarına.”dedim.

Bir engelim var benim. Bana ait olmayan. Duyarsız ve duygusuz bir toplumun içinde kaybolan duygularımla hayata küsmeme neden olan engeller.
Bir engelim var.
Ellerimde ayaklarımda,gözlerimde kulaklarımda değil.
Onlar yokken de varlar.
Onlar elbet duyar,elbet görür,elbet adım atarlar.
Ne kadar eksik kalırsa kalsın,her zaman tamamlanırlar.
Ama bir engelim var benim.
Bana ait olmayan!
Kaderimin kaleminden çıkmayan satırları olan.
Hep karşıma çıkan
Hep canımı acıtan
Hep yaramı kanatan
Adım atamayan ayaklarımdan,güneş göremeyen gözlerimden,şarkı duyamayan kulaklarımdan ve kelimeleri konuşamayan dudaklarımdan daha büyük bir engel.
Her mücadelemde beni yarım yamalak bırakmaya çalışan.
Her azimli girişimimde beni hayal kırıklığına uğratan.
Bana ait olmayan ancak bendekilerden çok yüreğimi karartan
Umutlarımı çalan zaman zaman, bazen de hayallerimi yıkan.
Bir engelim var benim
Bana ait olmayan
Sessizliğime ya da karanlığıma ortak olmayan
Hayatın insana neler getirebileceğini unutmuş,anlamak yetisinden uzak düşmüş insanların kararttığı dünyamla bile baş başa bırakmayan sığ engellerim var
Duyguları ile hissedebilme, düşünceleri ile eyleme geçebilme yetisini kaybetmiş ruhsuz varlıkların hayatıma kattığı engeller bunlar.
Bir sürü güçlükle geldiğim yerde arabamı park etmeme neden olan engeller.
Bir kaldırımın sadece küçücük bir bölümünün bile bana ait olmasını çok gören insanların neden olduğu engeller.
Bir sırada otururken fazlalıkmışım gibi hissettiren cahil bakışlı insanların neden olduğu engeller.
Bir bahçede,bir parkta bulaşıcı bir hastalıkmışım gibi benden itinayla uzak duran hatta kaçan insanların neden olduğu engeller.
Kendimi sıradan insanların sıradan dünyasına ait değil de anormal bir yaratılışın eksik dünyasına ait olduğumu hissetmeme neden olan engeller.
Evet
Bir engelim var.
Ellerimde ayaklarımda,gözlerimde kulaklarımda değil
Onlar yokken de varlar
Ne kadar eksik kalırsa kalsın,her zaman tamamlanırlar
Ama insanlıktan nasibini almamış kör zihniyetlerdeki gibi değil bu engeller
Karanlık düşüncelerin kısır algılarında kaybolan insanların engeli kadar değil
Duyarsız ve duygusuz bir toplumun içinde kaybolan duygularımla hayata küsmeme neden olan engeller.
EVET
Bir ENGELİNİZ var!

Hiçbir şey yapamıyorsan sessizliğini paylaş samimi olsun, zira insanın en çok samimi bir sessizliğe ihtiyacı olur zaman zaman bu dünyada.

Kendine bir teslim ol önce. Daha doğru düzgün tanışmamışken aynada baktığın suretle başka yaşantılara takılmak niye?
Bırak artık!
Kim ne demiş?
Kim ne yapmış?
Kim ne yemiş?
Kim ne giymiş?
Nereye gitmiş?
Kimleymiş?
Bırak şu içinde öznesi sen olmayan soruları.
Öznesi sana ait cümlelerle başla hayata.
Örneğin ben kimim diye bir sor kendine.
Bu hayat benim hayatım mı, benim hayata bakışımı yansıtan bir düzen içerisinde mi nefes alıyorum?
Şu dostlar hakikaten benim yüreğimde yer edenler mi?
Doğru soruları sor.
Doğru cevapları al.
Doğru öznelerle doğru cümleler kur.
Doya doya bir kendini yaşa önce.
Nedir bu daralmış alanlarda sıkıştırılmış şişirilmiş yaşantıların tutsağı olmak?
Kendine bir teslim ol önce!
Daha doğru düzgün tanışmamışken yıllardır aynada baktığın suretle.
Başka yaşantılara takılmak niye?
Eksik kalan nedir ki arar durursun etrafında.
İnsanoğlunun varoluşunda vardır bilmek arzusu.
Ama öyle körlemesine değil.
Anlayarak bilmek ne güzeldir.
Ne güzeldir farkındalık.
Ve ne güzeldir kişinin kendini bilmesi.
Kim olduğunu ve kim olmadığını bilerek yaşaması bir insanın ne büyük bir lütuftur.
Mesleğim insana bakmak.
Öylesine bakmak değil hani.
İçi dışı arasındaki uyuma bakmak diyeyim ben.
Bazen altyazısını okumak derim.
Dolayısıyla körleşmiş zihinlerin kısır döngülerinde kaybolup giden hayatlar çok gördüm.
Yıllardır bir şekilde yaşadığını sanan insanlarla kesişti yolum.
En büyük israfın kişinin kendini harcaması olduğunu düşündüm hep.
Başrolünde olmadığı, figüran kaldığı özenti dolu, doyumsuz ve sahte yaşantıların içinde israf edilen gerçek benlikler.
Herkes nefes alır verir, Arkadaş!
Ama yaşamak bu değildir.
Hakkıyla yaşayamaz herkes.
Kendini bilmeden, gerçekten sevmeden ve düşünmeden beyin damarlarını yırtarcasına hakkıyla yaşamak denmez ona.
Gölge misali geçer gidersin sadece dünyadan.
Ne bir iz ne bir sen kalır ardında.
Gölge misali geçer gidersin dünyadan.

Denge tüm sorunların cevabıdır. Her çeşit mutsuzluğun temelinde de bunun yokluğu vardır.
Tüm sistemler denge prensibi ile var olur.
Tüm mutlu insanlar da denge prensibini olması gereken yerde tutarlar hayatlarında.
Çünkü;
Denge huzurdur.
Denge mutluluktur.
Denge uyumdur.
Kendi iç dünyasında dengesiz olan herkes dış dünyaya da aynı şeyi yansıtır.
Tüm ilişkileri de kendileri gibi dengesizdir.
Bir gün iyi, bir gün kötü.
Bir gün samimi, bir gün mesafeli.
Bir gün dost bir gün düşman.
Kendi içsel dengesizlikleriyle neyi niçin yaptığını anlamakta zorlandığımız insanlar için hayat ve tüm ilişkileri bir eziyetten öteye geçemez.
Bir de insanların denkliği vardır.
Tüm evliliklerde, tüm ortaklıklarda tüm dostluklarda kısacası tüm ilişkilerde denklik o ilişkinin akıbetini koyar ortaya.
Denge yoksa varlık göstermez mutluluk.
Denge varsa amaç değildir kusursuzluk.

Kimileri sadece kaybolmak için gelmiştir bu dünyaya. Kimileri kendini bulmak için. Aradaki farkı kişinin özgünlüğünden anlayabilirsiniz.
Kayıptır!
Kararlarıyla…
Kararsızlıklarıyla…
Şüpheleriyle…
Güvensizlikleriyle…
Sözleriyle…
Sessizlikleriyle…
Mutsuzluklarıyla…
Kederleriyle…
Yüzeysellikleriyle.
Kayıptır kimileri.
Özgün olabilmek, güçlü bir irade ve özgüven gerektirir.
Başkaları ne der, ne düşünür saplantılarıyla inanmadığı, hissetmediği hiçbir eylemde bulunmama iradesi yüksektir.
Kendini bilir.
Ama zayıflıkları ile bilir.
Kendini arar.
Ve yüzleşmekten korkmaz.
Oto kontrolü yüksektir.
Farkındalık sahibidir.
İçsel dinamikleri istikrarlıdır.
Gelişimi süreklidir.
Evrensel değerlere sahiptir.
Derindir.
Benlik kaygısı yoktur.
Huzur vardır zihninde.
Kendini kabul ettirme çabası yoktur.
Yalnızlıktan korkmaz.
Kendini sever.
Ama kendine âşık değildir.
Özgüvenli olmak ile egoist olmak arasındaki farkı bilecek kadar sade ve olgundur.
Kendini bulan ile kaybolan arasındaki farkı kişinin tutarlılığından da anlayabilirsiniz.
Kendini bulan, kalabalıklara kapılmaz.
Kalabalıklar kendini bulana kapılır.
Çünkü her insanın en temel arzusudur aslında ulaşmak kim olduğuna ve yaşamak kendini zincirlere vurulmadan doya doya…

Kimileri sizi sadece işlerine yaradığınız kadar severler.İşleri bittiği zaman sevgileri de bitiverir.
Çünkü onlar sevgi nedir bilmezler.
Onlar sadece kendilerine aşıklardır.
Çıkarlarına bakarlar.
Ve insanları kullanırlar.
İnsanları kullanmak herhangi bir eşyayı kullanmaktan farksızdır öyleleri için.
Bazen bir dost,
Bazen bir arkadaş,
Bazen de candan bir yoldaş gibi kılık değiştirirler zaman zaman.
Bugün sana, yarın başkasına, öbür gün bir başkasına aynı tavırlarla yol alırlar hayatları boyunca.
İyi niyet katili,
Emek hırsızı,
Samimiyet nankörü bu kimseler asla mutlu olmayı bilmezler.
Ruhlarındaki eksikliğin farkında olmadıkları için acziyetlerinin kurbanı olarak yaşayıp giderler.

Karakter sahibi, idealist insanların size öğreteceği çok şey vardır. Ancak en güzel dersi karakter sahibi olmayan duruşsuz kimseler verir.
Hayatımız boyunca karşımıza çıkan her insan ile bir şekilde hayatı öğreniriz.
Hiçkimse nedensiz gelmez size.
Her biri, bir hikâye ile dokunur yüreğinize ve ya gözyaşlarıyla ya öfkeyle ya hüzünle ya da mutlulukla bir son olur hikâyede.
Öğrenir, derinleşir, gelişir ve ilerleriz.
Her birinde mutlaka bir şey katarız kendimize… İyi ve karakter sahibi güzel insanlar, size çok şey katar.
Ancak en büyük dersleri, canınızı acıtarak, hakkınızı yiyerek, kalbinizi kırarak, hasetlik ve kin ile varlığınıza zulüm ederek, mobbing uygulayarak, geride kalmanız için her türlü olumsuz , ezici ve de egoistçe yaklaşımlarla önünüzü kapayarak hayatınızda kötüye dair ne varsa tutumları ile yaşam kalitenizi yerle bir eden karaktersiz insanlar verir.
Herkesi sevin ama herkesi sevmeyin!

Taze bir sabaha uyanmış gibi cümlelerim.
Kederli kelimelerime kilit vurmuşum.
Tazecik bir türkü tutturmuşum.
Kafama kafama esmiş deli rüzgarlar.
Savruldukça saçlarım, gülümseyip susmuşum.
Kendime patikadan bir yol bulmuşum.
Saydıkça papatyalarını, sevdalarında yorulmuşum. Dağ benim, diyar benim, çağ benim, hayat benim,
kime ne sormuşum?
Tazecik bir türkü tutturmuşum.
Kafama kafama esmiş deli rüzgarlar.
Savruldukça saçlarım, gülümseyip susmuşum.

İnsan kalabilmekti tüm çabamız insan olmayanlara karşı.
İnsan kalabilmekti tüm çabamız insan olmayanlara karşı.
Bir döngüdür hayat, insan olanlarla insan olamayanlar arasında.
Bir mücadeledir hayat, insan kalmaya çalışanlar ile insanlıktan çıkaranlar arasında.
Bir keşiftir hayat, insan sandıkların ve insan olanlar arasında.
Bir derstir hayat, çamurlaşanlar ve çömlek olanlar arasında.
Bir hesaptır hayat… Yaşadıkların ve yaşattıklarınla… Keser faturayı sonunda.
Sakın hakikatı unutma.
👇
Herkesi insandan sanma!
Kendi yüreğine bakıp, başkalarına aldanma!
Sırf var diye, değer katmayana kendini harcama.
Son pişmanlık fayda etmez sonra.

İnsanlar yaş aldıkça yaşlandığını yaşlandıkça akıllandığını sanır.
Halbuki zaman sadece aldığımız nefesin sayısı ile doğru orantılı olarak ilerlemez yaşamlarımızda.
İnsan kendine katabildiği ölçüde adım atar hayatta.
Yaşadıklarıyla yaşamadıklarıyla, farkına vararak sahip olduklarının ve sahip olmadıklarının.
Yaşamı boyunca kurduğu cümleler ve kullandığı kelimeler ile artar insanın olgunluğu.
Biriktirdiği insanlar ve kaybettiği insanlar ile geliştirir duygusal ve ruhsal gelişimini.
Hayalini kurduğu ve arzulayabildiği derecede yaşamıştır insanoğlu. Sadece zaman geçirerek yaş almak demek ruhsal anlamda büyümek demek zihinsel anlamda gelişmek demek değildir.
Dakikalar ve saniyeler, saatler ve günler onları yaşarken içine sığdırdıklarımızla alakalıdır tamamen.
Aksi takdirde çayırlıkta bir ot misali renksiz ve sıradan bir var olma durumundan başka bir şey yaşayamayız insan.
Okuduklarımız ve okumadıklarımızla doyurur hayat bizi ve ilerler zaman bünyelerimizde.
Etrafımızda gördüğümüz ve nefes aldığını düşündüğümüz herkes yaşıyor ve yaşadıkça da akıllanıp olgunlaşıyor anlamına gelmez. Akıllanmak için yaşa ihtiyaç yoktur.
Ve hakkıyla yaşlanmak için hakkıyla yaşamalıdır insan.
Zira nefes alan ama solumayan, gülümseyen ama kahkaha atamayan, kırışmış vücutların içinde yaşanmamışlıkların hazımsızlığında ezilen ve çöken yaşayan ölüler olmaktan kurtulamaz insanoğlu. Zaman geçtikçe eskiyen tek şey gören gözlerimiz, duyan kulaklarımız ve fiziksel hissiyatlarımız için aracı kullandığımız bedenimizdir. Soluk alırken bir gün batımının seyri gibi verirsen nefesi eğer, gün doğumunu çeker gibi bir başka aşk ile alırsın tekrar nefesi.

Bir yol var. Gitsem bir işkence, gitmesem ayrı.
Saatlerce düşünürken benliğimin varoluş çabalarını sayısız kez hazırladığım valizimle birlikte çıkamadığım yolculuklarda

Maskeler… Kimileri için hiç de yeni değiller.
Kimileri severek giyerler.
Kimileri nefret ederek sinerler.
Kimileri korkuyla gizlenirler.
Kimileri arkasındakini bilirler.
Kimileri içindekini silerler.
Kimileri uzaktan izlerlerler.
Kimileri ise teslim etmez benliğini, aykırı da olsa, farklı da olsa özgünlüklerinin ardından giderler.
Ve çoğunlukla birileri, bu gidenlerin ardından hep imrenirler.

Bir papatya falında sevdim seni
Defalarca kıyamadım her bir yaprağına papatyaların…ve bende sorgusuz sevdim seni

Öz başka. Söz başka. Özden çıkmaz ise söz, dönüşmez aşka.
Kimilerinde kaygı başka.
Kimileri dönüşmüş bir taşa!
Kimileri arayışta.
Kimileri bu arayışta olanlarla iflah olmaz bir yarışta.
Ah bu kimileri adam olmaz hayatta!
İdrak gelmezse, her şey boşa.
Hiçbir derinlik katmaz kimseye, ham sefa.
Öncesinde yoksa anlamlı bir cefa.