Kurumsallaşmak karakter bütünlüğü ister

Kurumsallaşmak doğrudan patronun karakteri ile ilgilidir.

Eğer bir şirket kurumsal ise orada özdeğeri yüksek bir lider, eğer bir şirket kurumsal değilse orada özdeğeri düşük bir patron vardır.

Kurumsallaşmak sadece profesyonelleşmek değildir çünkü.
Aynı zamanda kültürlenmek, çağdaşlaşmak, inovatif bir bakış açısıyla evrensel düşünebilecek bir boyutta “çok yönlü olmak” demektir.

Çok yönlü olmak ise kendini bilen, güçlü ve zayıf yönlerinin farkında olarak hayatının merkezine sadece işi ve şirketi değil, hobilerini, ailesini, arkadaşlarını, kişisel gelişimini, inançlarını ve kendisi olabileceği her şeyi de katarak bir çok yerden beslenen karakter bütünlüğüne sahip olmak demektir.

Karakter bütünlüğüne sahip olmak ve onu koruyabilmek ise kişinin hem içsel dinamikleri ile hem mensubu olduğu topluluğunun sosyolojik yapısıyla hem de bu yapıyı ne kadar önemseyip önemsemediği ile alakalıdır.

Gaziantep iş dünyasının en temel sorunlarından biri, işte bu sosyolojik yapının karşısında karakter bütünlüğünü kurmakta ve onu korumakta zorluk çeken çoğunluğu aile şirketleri sahibi bir işveren kitlesinden kaynaklı kurumsallaşamama durumunun olmasıdır.

Tüm dünyası iş olan, kendisini sadece işte faydalı ve güçlü hisseden patronların, saplantılı bir şekilde hayatlarının merkezi haline getirdikleri yönetimsel süreçtir en büyük engel.

Kendini tam olarak doğru tanımayan, dar bir kalıp içinde dünyaya bakan, mutlu olmak ve tatmin olmak nedir bilmeyen ama bildiğini sanan, ölümcül bir rutinin içinde takılıp kalmış, hayatı yaşamaktan çok varlık sürdürme boyutunda devam ettiren, sığ bir bakış açısıdır bu.

Şehrin sosyolojik yapısında birbirini çok yakından takip eden, başkalarının yaptıklarını takıntı haline getirip ona göre pozisyon alan, kıskançlık ya da üstünlük kurma arzusuyla tutum sergileyen, kıyaslamaların haddinden fazla olduğu bir topluluğun olumsuz etkisi nedeniyle özgün bir yaklaşımla, fikirlerini özgüvenle ortaya koymaktan çekinen bir ruh hali de cabası.

“Eski köye yeni adet olur mu?”
“Biz atadan böyle gördük”
“Bizim şirketimize uygun değil kurumsallık”
“Herkes zaten böyle!”
“Para kazanıyorsak sorun yok!”
“Rakiplerimizden daha çok sipariş aldıysak tamamdır.”
“Bizim zaten yeterli sistemimiz var.”
“Her şeyi en iyi ben bilirim!”
“Benden sonraki kuşak ne yapıyorsa yapsın.”
“Profesyonellere yetki verirsem, ben ne yapacağım?”
“Başarıyı sahiplenen çok, hatayı üste yıkan daha çok. Kurumsallaşmak aile büyükleriyle karşı karşıya gelmek demek. Bu sorumluluğu alacak istek yok.”
“Benim kadar çabalamayan ortaklarımla kurumsallaşamam.”

İfadelerinde aslında yanlış giden bir şeylerin olduğu bilinciyle sancılanan bir ruh haline sahip iş dünyası bizimkisi.

“Nicelikte daha çok kazanma ama nitelikte yetinme psikolojisi”

Fakat bir yandan da profesyonellere ve uzmanlara yetki ve fırsat vermekten, hem o uzmanları kontrol etme noktasında yetersiz kalmaktan korktuğu için hem de kontrol takıntısı ve güven sorunu ile işe gereğinden fazla müdahale ettiği için ekip kuramayan ama çalışanlar arasında köstebek yetiştiren bir patron kitlesi. (ki maşa darbesinin bir patrona verdiği zarar, patronun fayda aldığını sandığından kat kat fazlasıdır. Çünkü her maşa yanlıdır ve bir süre sonra güç sarhoşu olur ki tarih, örneklerle doludur.)

Oysa ki, A kalite bir işveren A kalite bir çalışan istihdam eder, kendini geliştirir ve birlikte çalışır. B kalite bir işveren, C kalite bir çalışan istihdam eder, yanında kendini iyi hisseder ve egosunu tatmin edeceği bir hakimiyetle çalışır.

Ama bir lider gibi çalışmayı öğrenmediği ve klasik bir patron yönetici gibi yetiştiği için neyin eksik olduğunu anlamakta zorlanan, kaotik bir bakış açısıyla kör topal, kötünün iyisi şeklinde başarı ve mutluluğu sadece rakamsal boyutlarda görüp, sığ bir vizyonla kendisine belirlenen alanlardan çıkma cesaretine sahip olmadığı için kısır döngülerde sıkışıp kalan, bu eksiklik dolayısıyla kurnaz çalışanlar ve rakipler tarafından suistimal edilen bir patron kitlesi aynı zamanda.

Uzun vadeli düşünemeyen, kısa vadeli hedeflere odaklanarak şirkette strateji, planlama, bütçeleme, raporlama uygulamalarını geliştirmeyen, çıkar çatışmalarının ortasında ailevi konuların iş ile karıştırılmasından dolayı, kardeşler, kuzenler, babalar ve ortaklar arasında ortaya çıkan rekabetle birlikte eşleri arasındaki kıskançlığın da işe yansıması nedeniyle denge kurmakta zorlanan bir patron kitlesi mevcut.

Ortak vizyon, misyon ve değerler bütününe de ulaşamamış olmaları ve ailenin ihtiyaçlarını iş ile birbirine karıştırarak zaman zaman şirket ve kişisel banka hesaplarını ortak kullanmaları da cabası.

Tabii organizasyon şemasının net çizilmemiş olmasıyla birlikte, çizilse bile uygulanmaması (Yönetim kurulunda aileden bağımsız bireyler ve yetkililer olmadığı için) veliahtın kim olacağının belirlenmemesi nedeniyle liderlik etme sürecine hazırlıklı girmemek de ayrı bir sorun.

Kurumsal olmayan tüm şirketlerde olduğu gibi burada da aile, şirkete hizmet etmiyor.
Aksine şirketin aileye hizmet ettiği bir sistemsizlik ve bu sistemsizliğin şirketi aşınarak sona götürdüğü ve telafisi olmayan kayıplar yaşattığı bir süreç var.

Kurumsallaşmayı güçten düşmek gibi algılayan zihniyet, kendini önemli ve işe yarar hissettiği “tek” yeri kaybetme korkusuyla besleyince ortaya çıkan sonuç da bu;

“Saplantılı patron şirket ilişkisi ve kuruma verdiği zarar.”
Ve tabii ki böyle patronlara böyle çalışan mantığı ve hırsıyla sistemsizlikteki açıkları farkederek, patronları düzenli ve farklı şekillerde kullanan, istismar eden uzmanlar, yöneticiler, çalışanlar ve aile üyeleri de dahil olmak üzere çevrelerindeki herkes!

Görümceler eltiler, gelinler damatlar, babalar amcalar, kardeşler kuzenler, kayınvalideler kayınbabalar arasındaki hoş ve tatlı çekişmeler neticesiyle sonu gelmeyen trajik vakalar da kurumsallaşamamanın piyango hediyesi.

Sonuç olarak;
Ekip ruhuna inanmayan, ekibin aklı bireyin aklından üstündür ilkesini benimsemeyen bir patron, yarınların iş dünyasında yer almayacak bir anı olur ancak.

Kurumsallaşmayı ve önemini halen anlayamamış bir zihniyet, sadece gün kurtaran ve ego tatmin ederek aslında en çok da kendi hayatını harcayan kayıp bir gölgedir.

Gaziantep çok küçük bir yer her ne kadar yapıları, binaları (ki o da depreme bağlı) gelişmiş olsa da.
Dolayısıyla bu olanları kim biliyor?
Herkes!
Kim eyleme geçiyor?
Fark yaratacak olanlar!
Peki onlar kim?
“Akıllı insan başkalarının aklını da kullanır” vizyonuyla kişisel gelişimine yatırım yapan geleceğin “lider” patronları..!

Bir Cevap Yazın

Aşağıya bilgilerinizi girin veya oturum açmak için bir simgeye tıklayın:

WordPress.com Logosu

WordPress.com hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Facebook fotoğrafı

Facebook hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Connecting to %s