Ey benim içi cayır cayır yanan kederli yüreğim!
Hiç sorma ne haldeyim.
Bir yanımda memleketim, bir yanımda değerlerim.
Cebimde ise hazır bekleyen öfkeli ve kırgın ama yine de sevdalı kelimelerim.
Hece hece fısıldarlar; samimiyet ve ekmek. Üstüne eklerim biraz da cesaretle hakkaniyet ve epey bir hürriyet, yazarım adalete bakanlar gibi kopsun kıyamet.
Bu ne böyle kardeşim yeter gayri, hiç yoktan biraz ehemmiyet!
Pandemi değil de, cehalet ve liyakatsizlik bu memleketin başındaki en kötü illet.
Aynı senaryoların kötü tiyatrosunda ayakta kalmak ve savaş vermek ise hakiki bir emek, lakin bu emekten anlayacak bir millet gerek.
Bu, milletin kendisine hakikati anlatanlara daha çok kulak vermesi, haksıza dur demesi demek.
Korkut Küçükcan, imarsız, izinsiz, ruhsatsız camide enkaz altında kalır. Suçlular utanmaz sıfatlarıyla hep aynı yeri alır. Olmayan şeyi aramak kadar büyük bir saçmalık yoktur.
Vicdanı olmayana, ‘Vicdanın sızlamıyor mu?’ diye sormak ahmaklıktır.
Her yağmurda şehri sel götürür, yel götürür, el götürür. Kalır sonraki kışa umutlar.
Duygu Delen, kalitesiz eğitim sistemi ve şehrin önde gelenleri başta olmak üzere neredeyse tüm yöneticilerinin de içinde olduğu gösterişli yaşantıların özenti dolu yetiştirdiği gençliğin, elalem canavarına teslim olan sosyal hayatın sorunlu evliliklerinin, niteliksiz ebeveynlerin ve yamalı adaletin, ilk kurbanında hesabını sormadığı bir gencin ikinci kurbanı olur.
Şehrin yöneticileri tepkilerden sonra konuşur.
Her depremde planlar sunulur, fabrika açılışları kadar ses getirmez, unutulur.
Temcit pilavı sevenler bunlara ses vermezler, dilleri tepelerinde durur.
Etik kıtlığında ev ve kira fiyatları uçar, istatistikler konut satışlarında tarihi rekor diye başlık atar.
Fakir iyiden iyiye fakirleşir, sınıflararası koca koca uçurumlar çıkar.
Milletin içi şişer, ülkenin Suriyeli edebiyatının ekmeğini başkaları yer, Gaziantepli eziyetini çeker, kendi memleketine yabancı düşer, uzaktan seyreder.
Pandemi darbe vurur, şehir de olmayan sistem çöker.
Tabipler odası demeçler verir, uyarılar yapar, pandemi kuruluna bile dahil edilmez. Muhatapların ise kafaları kumda tek bildikleri ceza yazma işlemi ile yasakların pozitif ayrımcılığında milletin gözünün içine baka baka bizzat katıldıkları davetlerde insanların aklıyla dalga geçip, halay çeker.
Tarafsızlık söylemleriyle taraflılık abidesi yetkililer, yandaş medya ile imaj üzerinden gittiği yere kadar gider.
Hak adalet, doğruluk dürüstlük, toplumsal sorun savunuculuğu yapan birileri de gider arka planda bu savunuculuğu yaptıkları suçlular ve sorumlular ile alışveriş yapar, iş kovalar, çıkar planlar, şahsi hesaplar peşine düşer, kendinden olana gelince çığırtkanlık, başkasına gelince ölü taklidi yapıp geçer.
Sonra da ‘ah samimiyet vah samimiyet’, ‘ah memleketim vah memleketim’ söylemleriyle makam, unvan, para, lüks içinde sefa telaşında filmin kralını çeker.
Liyakatsizlik cennetine dönen şehrin içinde kalite hayal olur, gerçekler yalan olur.
Kalifiye insana ne söz verirler ne saz.
Varsa yoksa boyun büken itaatkarlar…
Elini atsan yönetici çıkar, ücret politikası yok, istihdam politikası yok, kariyer planlaması yok, yetenek yönetimi yok, kişisel gelişim yok ama sürekli vasat bir varoluşla reklamlar ve sömürgecilik çok. Kimse kimseyi sevmez ama herkes herkesle samimi modunda birbirine güler geçer.
Demem o ki; vallahi ben yazmaktan usandım lakin millet yaşamaktan yeterince usanmadı zaar.
Dün bir videoda Fatma Şahin geziyor sokakta, ‘Var mı bir şikayetiniz?’ diye soruyor esnafa, vatandaşa, ‘Ne hikmet ise bir Allah’ın kulu da demiyor ki; evet var şikayetim, sorunum, ihtiyacım…’
Söyleyen var da yayınlayan mı yok yoksa bizim millet yüze mi gelmiyor ya da umudu kesti de desem ne demesem ne, böyle gelmiş böyle gider daha çok başımı ağrıtmayayım kafasındalar mı?
Bilemiyorum artık.
Bildiğim net olan şey ise; herkes kusurlu ama şehrin yöneticileri kusursuz.
‘Tüm dernekleri, yetkilileri, stklar son derece ciddi ve büyük özverilerle mücadele ediyor. Asla taraf tutmuyor. Asla boyun eğmiyor. Asla çıkar gütmüyor. Asla bireysel çıkarlarına hizmet etmiyor. Sürekli yenilik peşinde ve hakkaniyetli bir şekilde olması gerektiği gibi, ilkeli ve aydın tutumlar sergiliyor. Kim olursa olsun tavrını net bir biçimde ortaya koyuyor.’ diye bir cümle bıraksam şuraya millet çay içerken boğulur.
Yazar biraz abartmış da diyebilirler.
Varsın desinler.
Ama bir daha bana kimse, ‘Yahu çözüm önerisi nedir Fulya hanım’ diye aslında eleştirilerimden rahatsız oldukları için bir savunma psikolojisiyle yorum yapmasın! Daha kendi fikirlerini açık açık belirtmekten acizler sanki hakikaten çözümü önemsiyormuş gibi kıvırmasın. Acı söyleyen dostların değil, acık söyleyen kıvırmacıların şehri ettikleri memlekete dair yorumda bulunmasın.
Çözüm yıllardır söylediğim gibi; dürüstlük!
Bu şehrin acilen dürüstçe fikirlerini beyan eden ve fikirlerinin arkasında duran, liyakat sahibi insanlara ihtiyacı var.
Tek yapacağınız şey şu;
Her kim olursa olsun karşınızda, ‘Ben böyle düşünüyorum ve siz hatalısınız!’ diyebilmek.
Örnek cümle;
Sayın yetkili aldığınız şu karar yanlış.
Sayın yetkili verdiğiniz bu ihale usulsüz.
Sayın yetkili kuralları eksik uyguluyorsunuz.
Sayın yetkili bu kişileri adil istihdam etmediniz.
Sayın yetkili istihdam politikanız yanlış.
Sayın yetkili tarafsız değilsiniz.
Sayın yetkili o havalara havalara saçtığınız paralar, beybabanızın mirası ya da alnınızın teri ile kazandığınız paralar değil, milletin parası.
Sayın yetkili siz bir memur, biz de size hizmet etmeniz için yetki ve imkan vermiş milletiz.
Sayın yetkili ben sana hesap sorabilirim. Ben, en yüksek mertebedeki milletim.
Kalın sağlıcakla.
Diline,yüreğine emeğine sağlık….
BeğenLiked by 1 kişi
GÜNÜMÜZÜN KANGREN OLAN YARASI SİZİN TESPİTLER AMA NE YAZIKKİ EN ÜST KADEMEDEN EN ALT KADEME DERİN SİRAYET EETMİŞ BUN U DEĞİŞTİRMEK CESUR KARARLI VE GERÇEKETEN DEVLETİNİ MİLLETİNİ SEVEN CANI VE MALI İLE FEDAkarlık edebilen örnek insan olabilecek lider gerek ktiriyor ve belki kadrosunuda kuarbilir umutsuz olmak istemiyorum ama gidişat ve olanlar malsef
BeğenLiked by 1 kişi