Ameliniz niyetinizin Tahmazoğlu olduğunu aşikar ediyor.
Epeydir izlemekteyim yerel basının olay karşısındaki tutumunu ve “Ne olur Korkut Küçükcan’ın ölümünden bu sefer dersimizi almış olalım.” diyen ilk yazınız ve hiç ders çıkarmamış olan son yazınız arasındaki farkı.
Maalesef yazdıklarınız sadece can sıkıcı değil aynı zamanda zalimce!
Bir gazeteci olarak rahmetli Korkut Küçükcan’ın ölümü üzerinde can sıkıcı siyaseti güdenleri (var ise ve eğer bizzat ailesini kastetmiyorsanız) açık bir şekilde belirtirsiniz.
Gazetecilik insanları zan altında bırakmayı değil, ondan kurtarmayı ve olayları açıklığa kavuşturmayı gerektirir.
Gazeteci, haber ve bilgi kaynağına çabuk ulaşmak ve bu kaynaklardan edindiği bilgi ve haberleri okurlara sunma işini üstlenmiştir. Gazetecinin bu görevini yapabilmesi için habere, olaya, olguya, belgeye ve bilgiye dayalı yazılar yazması gerekir. Bunun için de gazetecinin güvenilir kişi olması zorunludur. Gerektiğinde hükûmetlere ve güç odaklarına karşı savaşmayı “Gazetecilik etik kuralları” içerisinde göze alan insan, gazetecidir.
Gazeteciliğin ne olduğunu unutan herkese bir hatırlatma yapalım zira güzide memleketimde gerçek gazetecilik yapan, yapabilen kaç yürek var, bakmak lazım.
Bize bıkkınlık getiren şey ise insanların yaşanan bu vahim olay karşısındaki sessizliği ve de duyarsızlığıdır.
Niye yalan söyleyelim sabrımızın sonuna gelmedik değil.
7 yıldır Türkiye’nin en büyük ikinci camisinin ruhsatsız, projesiz inşaat halinde öylece duruyor olmasının ayıbını ve nedenlerini kimsenin sorgulamadığını da, tek bir çivi dahi çakılmadan herkes için hayati risk taşıyan terkedilmiş bir yapı olduğunu da, yapıları güçlendirme konusunda Türkiye’de ender uzman kişiler arasında gösterilen rahmetli Korkut Küçükcan’ın, cami inşaatına bunun için gittiğini de duymayan bir Allah’ın kulu kalmadı ancak hayatını bizzat bu ihmaller neticesinde kaybeden gencecik bir değerin hesabının ve sorumlularının ifadelerinin alındığını, hak ve adalet uğruna hesabının sorulduğunu kimse duymadı!
Maalesef orası aynen sizin dediğiniz gibi mezarı oldu.
Ve esas siz, iki evladın babası, bir gözü yaşlı gencecik kadının yol arkadaşı, bir babanın ne emeklerle büyüttüğü oğlu, abisi elinden alınan genç bir adamın ve yüreği lime lime parçalanan bir ananın kıymetlisine dair, adalet yerini bulsa bile acı çektiği her gün her an için yaşadıklarını yok sayarak temcit pilavı gibi pişirip önümüze ihale konusunu getiriyorsunuz.
O gün nasıl bir vicdanınız var ise, bugünde hiç değişmemiş.
Rahmetli Korkut Küçükcan’ın ölümü üzerinde ne türden bir gerçekçi yaklaşım göstermeye başlamamız gerekiyor acaba da, kime iğne kime çuvaldızı batıracağımızın farkına varalım?
Burada maksat Korkut Küçükcan’ın ölümü ya da mezarı olan cami inşaatı değil ise, nedir peki?
Kaç gazeteci bu trajediyi eğrisiyle doğrusuyla haber yaptı?
Yerel basından kaç kişi konuyu tarafsız ve net bir şekilde yazdı?
Kaç kişi konunun muhataplarına sorumlularına soru sordu?
Ne istediklerini de pek anlamadığınız bir durum için nasıl Şahinbey Belediye Başkanı Mehmet Tahmazoğlu’nu bir şekilde hırpalamak istiyorlar diyebiliyorsunuz?
“Dünyanın her tarafında inşaat kazaları olur, ölümler yaşanır.”diyerek genelleme yapınca, yaşanan olayı sıradanlaştırıp duyarsızlık mı yaratmayı amaçlıyorsunuz?
“Hatta ikili rakamları aşan ölüm vakalarına bile rastlanır.” sözünüze istinaden rahmetlinin yanında bir başka insan daha olmadığı için kaybımızla şükür mü etmemizi bekliyorsunuz?
O ölüm sizin hanenize uğrasaydı, “Ölüm oldu diye o inşaatlar, tamamlanmıyor mu?,
O inşaatın, askeri mantıkla cezalandırılması mı gerekiyor?” diye yine soracak mıydınız köşenizden yoksa kaybınızın hesabını mı arıyor olacaktınız?
Ne münasebet tabiki!
Hiçbir çark hesapsız dönmez!
Er geç tecelli edecek olan ise ilâhi adalettir.
Şükür ki, ilâhi düzenin kanunu bu…
Korkut Küçükcan’a bu saatten sonra tek faydanız, ölümüne neden olanların adalet karşısında hesap vermesi yolunda bir gazeteci olarak yapacağınız araştırma ve takip olacaktır!
Sevenlerinin duası sevgili Korkut’a bol bol yeter ama hakka girenleri hangi dua kurtarır bilemeyiz.
Sizin için hayat devam ediyor olabilir fakat bizim için o gün o camide çok kıymetli bir hayat son bulmuştur.
Döngüsü ise adalet tecelli ettiği zaman olacaktır.
Şahinbey Belediyesi, Korkut Küçükcan’ın ölümüne sebep olan Akkent Cami inşaatı için milletin can derdinde ayakta kalmaya çalıştığı, yok dışarı çıktın yok çıkmadın diye birbirine girdiği, ekmek teknelerini kaybettiği bir dönemde ihaleye çıktı.
İhaleyi kimin aldığı ayrıca çok önemli.
O enkaz oradan kalkmalı tabi. Ama ondan önce hak yerini bulmalı, sağduyulu bir tavırla milletin öncelikleri doğru belirlenmeli.
7 yıldır yılan hikâyesine dönen cami inşaatının akıbetini sorgulamayan her bir gazeteci, her bir yetkili böylelikle işini ne kadar eksik yürüttüğünü kanıtlamış oldu.
İhale yapıldı diye yaygara koparana anormal bakılacak ama bir insan öldü artık nasılsa diye sakin sakin Fatiha okuyalım diyenine normal. Öyle mi?
Ne yani ölen öldüğüyle mi kalacak?
O inşaat, öylece kala kalsın hatta rahmetli için mezarı olan yere anıt mı dikilsin dedik? Konuya dair her telden bir ses çıktı, yankılandı da bir türlü adalet diyen sesimizi duymadı kimileri!
Emin olduğumuz tek şey cami ile değil, ihmaller sonucu kaybedilen bir canın hesabıyla ilgilenilmesi isteğimizdir!
Allah aşkına artık siz bırakın bu yancı edebiyatı.
Korkut Küçükcan’ın ölümünün sorumlularının sessizliği sizi rahatsız etmiyor da, sömürüsünü mü yapanlar ediyor?
Ayrıca kim bu sömürüyü yapanlar da açık açık yazmıyorsunuz?
Bunu yapanlara (var ise) dolaylı yoldan bir şey söylemeyiniz, gazetecilik göreviniz gereği ifşa ediniz, kimseyi zan altında bırakmayınız.
Bir gram empati yapmadığınızın aşikar olduğu kaybımızın ardından, ölmüş bir insan adına da yorum yapmayınız.
İhalenin yapılmasında ve zamanlamasında bir tuhaflık ve bir acayiplik göremiyorsanız o sizin vicdanınızdır.
Milletvekili Ali Şahin gibi “Vay cami düşmanları” diye maksadını aşan sözler de etmenize gerek yok daha beterini bir Fatiha ile ettiniz gitti.
Manen, asıl bugünler de yapılması gereken şey, ibadet dahi yapılamayacak bir başka sayısız camiden biri olacak olan camiyi yapmaktansa, kaybettikleri canın adaletini arayan bir ailenin en azından bir nebze de olsa yüreğini soğutmak, kepenk indirmiş, borcun içinde yüzen millete destek çıkmak olacaktır.
Korona ile insanlığımızı ve doyumsuzluğumuzu, şükürsüzlüğümüzü ve acziyetimizi sorguladığımız şu “lanet” (sizin tabiriniz olduğunu özellikle belirteyim zira ben asla bu tabiri kullanmam!) günlerde yüreğimiz bir kez daha yandı.
Anladık ki korona değil, sürüsü gelse nasip olmuyor ders çıkarmak kimilerine.
Herhangi bir depremde camilere değil, deprem toplanma alanlarına toplanılır.
Fakat gelin görün ki; şu “lanet” açgözlülüğü kimilerinin, onları da rant yaptı.
Yitirilen bir canın ardından daha fazla saygısızlık yapmanıza ve konuyu hedeflediğiniz noktaya daha fazla çekmenize gerek yok.
İhale için bundan daha kötü bir zaman olamazdı.
İnşallah milletin derdi, camiyi tamamlamadan önce caminin bir mezar olmasına neden olanları konu etmek olur da, biz de ah etmeyiz daha fazla.
Zira bir ah’ın üzerine kurulacak bir ibadet yerinde yapılacak olan ibadetlerin hiçbiri birilerini kurtarmaya yetmez iki cihanda da.