Ve çocuk bıraktı elini toprağa…
Girer girmez okulun meydanına.
Bir fidandı ilk adımını attığında.
Bahçesinde insanın özünü görenler dergahında;
En iyisinden eğitim alacaktı, yudum yudum çekerek niteliğin özünü zamanla.
Ve nice nice fidanlar büyüdü o toprakta.
Yeşerdi yurdun dört bir yanına…
Ses oldu insana dair her bir davaya.
Ses verdi elinden tutan, ilim irfan aşığı, bilim sanat sevdalısı yol gösterici öğretmenlerinin ışığıyla.
Her bir fidan gölge oldu, aşık olduğu vatanına.
Karakter koydu ortaya.
Duruş sundu insanlığa.
İlmek ilmek emek verdi memleket sevdasıyla.
Kah mendilini savurdu folklor aşkıyla, aldı dereceleri defalarca, kah öncü oldu tüm şehrin gururunu taşıdı sayısız kez omzunda.
Ve hiç vazgeçmedi Gaziantep paydasında buluştuğu dostlarıyla adım attığı yoldan geri durmaya.
Çünkü sadıktı değerlerine ve okulunun hatırasına.
Bir şehrin sözlüğü, bir şehrin yüreği, bir şehrin çınarı olmak vebali ağır, sorumluluğu engindi ne de olsa.
Cumhuriyetin kuruluşu ile adını alarak, köklerine Mustafa Kemal Atatürk değerlerini kazıyan bir hazineyi korumalı ve kollamalıydı mutlaka.
1923…
Bir tarih.
Bir simge.
Bir serüven.
Bir çınar değil sadece…
Bir nefes.
Bir hayat.
Bir sevda.
Bir tutkudur misliyle!
Ve şimdi birileri, bu fidanların tek tek nefes aldığı ve yeşerdiği, buram buram Atatürk değerleri kokan çınara reva gördüğü bu hazin sonla bizzat şehrin anatomisini bozmakta!
Sahi bu birileri neden ısrarla bu gerçeği anlamamakta?
Bir memleketin değerleriyle nasıl böyle oynamakta, nasıl bu kadar rahat bir tavır takınmakta?
Nasıl onca ses hiçe sayılmakta ve nasıl bunca itiraza kulak tıkanmakta?
Değere değer katmak varken, neden değersizleştirme politikalarıyla anlamsız bir yaklaşımda bulunmakta?
Sahi bu birileri bilmiyor mu Gaziantep Lisesi’ni ve şehir için kıymetini de, bir sıra oradan bir bina şuradan kırpıp biçmekte, metrekare hesabıyla ve ilan etmekte gönül rahatlığıyla?
Neden eğitimin asaletine ve kutsallığına istinaden yapıcı ve kucaklayıcı bir tutumla yaralarını ve yıpranmışlıklarını onarmak ve iyileştirmek ve en ateşli meşaleyi yakan, vatanı vatan yapanların şehrinde bu değeri ulusal standartlarda layık olduğu yere yeniden getirmek için çaba harcamamakta da, hoyrat bir yaklaşımla bir şehrin yapısını ve tarihini gölgelemek hatasında yol almakta?
Neden bir bütünü parçalayarak kıymakta?
Neden yavaş yavaş, azar azar siliyorlar gibi hissettirip okulunun sevdalısı insanların yüreğini oynatmakta?
Neden her bir koridorunda nice efsane eğitimciyi yaşatmış olan, her bir sırasında şehrin tarihini barındıran, her bir anısında buram buram memleket kokan bir başyapıtı sıradanlaştırmakta?
Sahi bu birileri görmüyor mu nice özel insana yuva olan bu eşsiz hazineyi de bu yuvayı üveyleştirmekte, derecesiyle, sıfatıyla, belgesiyle?
Neden yüreklere dokunmak varken, yürekleri yakmakta?
Ah bu birileri!
Muallakta kalan her şey için muallakta bırakanlar suçludur, bilmez mi bunu kimileri!
Soruyorum konuya dair görevli her bir yetkiliye, Gaziantep Lisesi muallakta kalacak bir konunun ortasında harcanacak bir eğitim kurumu mudur?
Vereceğiniz cevap, niyetinizin özünde yatan olgudur!
Ve unutmayınız ki, eğitimle haşır neşir olanların başta anlaması gereken, eleştiriye açık olup halkı kucaklayıp, özellikle bu zor zamanda ortak payda Gaziantep sevdasında buluşturması en çok ihtiyaç duyulan doğrudur.
Zira şehrin son dönemde pandemiyle birlikte ülkede yediği damga, bir eğitim zafiyetinin de ayrıca hassas bir göstergesi olmuştur, anlayana!
Nitelikli eğitim için önce ruhu olan başta Gaziantep Lisesi olmak üzere, hakiki eğitim yuvalarını güçlendirmek boynumuzun borcudur bu ülkede.
Çünkü çınarlar layıkıyla ayakta kalmaz ise, baharlar yeşermez memlekette.